Monday, October 18, 2010
N'olur N'olmaz

İnsan dediğin şu zavallı fani bizzat kendi elleriyle hayatını şekilden şekle sokar. Hani şu küpler varya renkli renkli heh işte tıpkı şu resimdeki gibi. İşte bu küpler kutudan ilk çıktığında mükemmeldir. Alır ve onu bozarsın sonra yine eski haline getiricem diye uğraşır durursun. Her yüzeyi tek bir renk olsun diye. )Sanki olacak da ne olacaksa.) Mükemmelliğe ulaşmaya çalışırken farklı olasılıkları denersin uzun uzun. Bir ara uğraşmaktan sıkılıp bırakırsın, öylece durur hayat. Sonra tekrar oynamaya başlarsın ve belki de bu kez gerçekten başarırsın, mükemmele ulaşırsın bir nevi nirvana diyelim.
Sizi bilmem ama ben şimdiye dek onu mükemmel hale getirip öyle tutanı görmedim. Mutlaka onu da bozuyorsun. E o zmn adama demezler mi madem bunu da bozacaktın ne diye o kadar uğraştın?
Derler.
Akıl karı değildir ama insanın da her yaptığının mantıklı bir açıklaması var mıdır derseniz yok tabi. En azından bnde yok. Olsa olsa çok güldük çok ağlamasak bari minvalinde anneanne sözlerinden gelen bir korkuyla olabilir. Hayat çok iyi gidiyorsa her şey mükemmelse bi yerde bi terslik olacak mutlaka diye diken üstündesindir her dakika. Murphy Kanunlarını bile de bilmeyen de bunu içinde, derinde bi yerlerde hisseder inceden: "Bu küp baya iyi oldu ama şimdi böyle de bi olmadı sanki bozayım ben bunu n'olur n'olmaz ya evet evet..."
Friday, October 15, 2010
Ananaslara özgürlük!
Geçenlerde babam elinde bir ananas konservesi ve konserve açacağıyla çıkageldi. Meğerse yaklaşık 3 aydır o açacağı beklemiş zavallı konserve. Daha önceleri de babamın denemeleri olmuş ancak konserveyle girdiği savaşların üçünden de mağlup ayrılmıştı. Bu taarruz sonuncusu olmalıydı. Ne de olsa düşman kazanmış olsa da oldukça zayıf düşmüştü. Gel gör ki o konserve kutusunun açılmaya hiç niyeti yoktu.
Tek yeteneği o konserve kutularını açmak olan açacak bile görevi tamamlayamamış sadece hafif sıyrıklara neden olmuştu. Savaş açan taraf bir yenen ya da yenilen olmadan savaş alanını terk edemezdi ve babamda öyle yaptı elde avuçta ne varsa tornavida, çekiç, bıçak her yolu denedi ve nihayet azmin zaferi tabağın içinde önümüzde duruyordu. 3 Ay süren zorlu savaşı sonunda babam kazanmış ve
ananasları özgürlüklerine kavuşturmuştu.
Oyuncak
Kamu Hukukuna göre mülkiyet kavramı sadece eşyaya özgü olarak, insanın bir toprak parçasını çitle çevirmesi ve burası benim demesiyle başlar. Oysa ki homo sapiens buna ezelden sahiptir. Şöyle ki;
5 yaşında 2 kız çocuğu ve bir oyuncak düşünün.
Tüm diğer oyuncaklar gibi bir oyuncak. İçlerinden birinin hiç önemsemediği bir oyuncağı. Diğeri onun ilgilenmediğini görünce gidip oyuncağı alıyor ve mutlu mesut oynamaya başlıyor. Diğeri bunu gördüğü an film kopuyor:
"Ver onu o benim!" "Hayır benim!"
"Ver dedim sana."
Sonu genelde ya bebeğin kolunun birinde bacağının birinde kalmasıyla sonuçlanır ya da asıl sahip alır oyuncağını ve gider. Kalan, giden oyuncağın arkasından ağlar da ağlar. Diğeri ise kazandığı zaferle böbürlenerek bir iki gün oyuncağı yanından ayırmaz. Hiç sevmediği kadar çok sever ama 2. günün sonunda tekrar bir yere koyar ve yine koyduğu yerde unutur gider bir başkası gelip tekrar oynamak isteyene dek.
23 yaşında 2 kadın ve bir erkek düşünün şimdi de değişen hiç bir şey yok.
"Kim ola ki bu?" diyenlere kaçırılmayacak fırsat: Blogger'ımızı tanıyalım.
Bilen bilir Dila için hayat zordur. Peki neden? Misal:
Hayalperesttir; kurar da kurar, düşünür de düşünür durgun suda fırtına çıkarır. Büyük ustanın sözleri onadır: hayalperestsin güzel hayaller peşinde; çok gençsin yanlış insanlar kalbinde.*
Unutkandır; bildiğin baya baya unutkandır isimler, şifreler, tarihler... Onun nöronları için bunların her biri birer tutunamayandır.
Sıkılgandır, ısrarcıdır; durduk yere daralır, kırk yıllık arkadaşlarını da daraltır.
Çok konuşur; bu da tek çocuk olmanın cilvelerindendir kanımca. Konuşmaya bir başladı mı susturulması hayli zordur.
Hocalarına da baya çektirmişliği vardır. Yuvaya giderken hocasına: "Sen bana bağıramazsın. Senin paranı annem veriyor." diyen bu densiz, spor okulundaki üçüncü senesinde bir başka hocasından: "Niye geldin yine? Amacın ne??" denerek atılmak istenmiştir. Kim bilir belki hiç bir spor dalında başarılı olamayışıdır sebebi belki de derslere gitmemesidir ama 15 yaşındaki bir bebenin nasıl bir amacı olabilirdi ki zaten sorarım size.
Gezmeyi pek sever. Ver eline bir harita, koy cebine az bir para çatır çatır sana gezelim görelim çeksin. Uçağa binmekten çok korkar ama 1cente bilet bulursa hiç affetmez o korkudan eser kalmaz minicik charterlara biner gidebildiği yere kadar gider. En ufak bir sarsıntıda yolun sonuna geldiği hissine kapılırsa baya baya imana gelir.
Korkak, çekingen hiç değildir. Hatta biraz yüzsüz olduğu dahi söylenebilir. Her aklına geleni söylemeye meğillidir. En sonda söyleyeceğini en başta söyler. Olmayacak duaya amin demeyi pek sever.
Diyeceğim o ki tüm bunları bilmesine rağmen ne düzelmek ister ne de düzeltilmek. O böyle olduğu gibi iyidir. En azından şimdilik.
Böylece yeter derecede beni tanımış olduk. Çok bile. Hadi yine görüşürüz.
Subscribe to:
Comments (Atom)

