Sunday, June 19, 2011

Erken teşhis hayat kurtarır.

    "Ignorence is bliss." diye boşuna dememişler. Kafayı bir şeye ya da birine taktığınızda hayat onun etrafında dönüyor gözünüzde. Koskoca dünya sırf o yaşasın diye yaratılmışçasına hareket etmeye başlıyorsun sonrasında. Görmeden, sesini duymadan, onu anmadan edemez oluyorsun. Hayat eşittir o oluyor senin gözünde. Kendince ona kızıyorsun, sonra affediyorsun, başa dönüp seviyorum diyorsun ama bunları hep kendi kendine yapıyorsun. Dağa küsen tavşan misali olmayacak işlere giriyorsun. her şey düzelsin derken daha da karıştırıyorsun. Böyle takıntılıların arkadaşları bilirler verilen ilk tavsiye "akışına bırak"tır. Sen başta yapamazsın ya da belki yapmak istemezsin ama nasıl ki her daim ilk akla gelen doğru cevapsa; burda da verilen ilk tavsiye en doğru olandır. dikkat etmek lazım.

Saturday, January 1, 2011

Once upon a time...

          Küçükken masallar bize hep prensler vaad etti. Yakışıklı, korkusuz, kendinden emin, mağrur, dik başlı, savaşçı ve atlı prensler. Kimi prensesi kötü cadının elinden kurtardı; kimi kuleden; kimi elinde tek bir ayakkabıyla tüm krallığı dolaştı; kimi aşkından çöllere düştü. Hayal gücümüz haliyle genişledi. Gel zaman git zaman kendi prenslerimizi arar olduk.   


       

   

        Önceleri bekledik gelsin prensimiz bizi bulsun diye. Ne de olsa o prensesler saraydan dışarı adım atmazlar ama her nasılsa prensler onları bir şekilde arar, bulurdu. Baktık beklemekle olmuyor biz de balolar niyetine gece kulüplerine gitmeye başladık. Vals yerine elimizde içki garip bir şekilde dans ettik ya da öyle sandık. Rapunzel'den öğrendiğimiz derslerle -saçlarımızı olmasa da- gelsin kurtarsın bizi diye elimizi uzattık ama zamane prensleri korktu kaçtı. Bir kaç kurbağa sonra prensi bulma hevesiyle mükemmeliyetçiliği bir kenara bırakıp "Tamam yakışıklı değil ama karizmatik ya da çok tatlı ama çok komik."  diyerek kendimizi telkin etmeye çalışıp kurbağa olduğuna bakmaksızın deneye başladık. Oysa dur bir düşün di mi kurbağa bu hiç değişir mi? Biraz ilgiyi görünce herkes ona aşık sandı daha iyileri elbet gelir deyip kurbağa suratına bakmadan gitti. Uyuyan güzel olduk bizde bıraktık bu işleri gelmiyor zaten artık ben de istemiyorum deyip koy verdik. Bu seferde geldi onlar durduk yere uyandırdılar. Madem kendi geldi demek ki seviyor gitmez dedik saraya döndüğümüzde en yakın arkadaşımızla halvet olup kendi krallığına kaçtı ve sonsuza dek mutlu yaşadılar.  

       Sonra ne mi oldu? Önce masallara sonra erkeklere şimdi de kadere inanmaz olduk ve tabi ki gökten üç elma düştü. Birini gidene, birini kendime, birini de hiç gelmeyecek olana saklıyorum.